DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

Sensizliğin İlk Günü 3

Kimse kalmamıştı. Kızdı kendi kendine lanet olsun başka bir çıkış mı vardı acaba ya da geç kaldım diye bir sürü senaryo geçirdi beyninden ama sonuç olarak yoktu işte yoktu!
Çantasını sırtladı sessizce merdivenleri sayarcasına sanki tek ayağı ağırlığını taşımıyormuş gibi her basamakta düşecekmiş gibi basarak indi. Eve dönmek istemiyordu başka bir plan yapmalıydı. Sonuçta ya iş yerine ya da eve gidecekti. Sonra yağmur altında istasyona doğru yürümeye başladı bezgin, bıkmış bir hali vardı. Dolmuşla geldiği yolu yürümeye karar verdi acelesi yoktu artık. İstasyona geldi, bir jeton aldı ve turnikeden geçti. Tam çıkışta tanıdığı bir simaya rastladı. Bu kızı daha önce festivalde de görmüştü garip bir eda ile gülümsemişti ona. Kız da onu tanıdı ama utangaç bir tavırla yüzünü çevirdi. Genç adam umursamadı zaten tren beklerken her yer dar geliyor, bütün istasyonu boydan boya turluyordu. Volta atan bir mahkum gibi… Farkı da yoktu zaten yalnızlığa tutsak edilmiş bir mahkumdu o. Şehirlere arası bir tren durdu istasyonda. Baştan sona süzdü treni; yolcu vagonunda, yataklı vagonda ve yemek vagonunda bulunanlara imrenerek baktı. “Şimdi atlasam şu trene hiç bilmediğim bir durakta insem…” diye geçirdi beyninden ama gidemezdi. O burada yaşıyordu çünkü. Trene bindi; hınca hınç doluydu, kapının yanına kuruldu, hemen kitabını çıkardı. Kitabın en heyecanlı yerindeydi. Karşı koltukta pervasızca sevişen iki sevgiliyi gördü ve zaten kirpiklerine çöreklenen yılan oradaydı.

Bu kez tutamadı ve bir kaç damla yaş süzüldü bütün direnmelerine rağmen, kitabın sayfası ıslandı. Sayfanın kenarını kıvırdı ve kitabı kapattı 10 yıl olmuştu gözlerinden yaşlar dökülmeyeli. Dedesinin cenazesinde bile ağlamadığını anımsadı ve ürktü acaba bu iyiye işaret miydi? Yeniden mi? Yüreği yumuşuyordu ama korktu ister istemez. İneceği durağa gelinceye kadar bir kaç damla yaş daha döktü sessizce. İçinde bir şeyler parçalıyordu, cam kırıkları vardı sanki içinde, her nefes alışında batıyordu yüreğine.

Durağa geldi inerken yine o kızı gördü; evet yanılmamıştı aynı semtte oturuyorlardı ama yine umursamaz bir eda ile sessiz bir balina çığlığı gibi uzaklaştı ve minibüse bindi. İşyerine gitmeye karar vermişti; “belki biraz oyun oynarım geçer” diye düşündü.
Geçen gün bilgisayarı açık bırakmıştı oyun indirmek için. İş yerine geldi, çay koydu, bilgisayara yaklaştı ve yine bir küfür savurdu. Bilgisayar kapalıydı ya elektrikler kesilmişti ya da başkası kapatmıştı. Ve bir şeyler yazmaya karar verdi. Yazarken kafası dağılırdı biliyordu, zehrini her zaman kaleme akıtırdı, işe yarardı da. Tanju Okan’ın “Öyle Sarhoş Olsam Ki” şarkısını açtı, severdi bu şarkıyı o da severdi.

Bir yazı belgesi açtı ve başlığı yazdı:


’Sensizliğin ilk günü’


....SON......
(belki de başlangıç)



Ertan Korkuç
yirmialtıaralıkikibinon

Ertan Korkuç / 7.10.2011

Bu yazı 506 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©