DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

Şairül İslam Yunus Kokan - Vecizeler 9

454) Tasavvuf Allah’tan bir an dahi, göz açıp kapayıncaya dek olsa da, gaflet etmemektir.

455) Bana aşktan soruyorsunuz. Aşk odur ki: Mecnun’u da, Leyla’yı da Mevlâ’ya bağlaya. Kalp ekilen muhabbetle gülerken, gözler o toprağı sulamak için ağlaya.

456) Ey nefsim! Biri sana: “İki gözünü bana ver, mukabilinde tüm dünya senin olsun.” dese hiç tereddütsüz: “Hayır! diyeceksin. O hâlde o iki gözün tüm dünyadan daha değerlidir. Şükrünü eda etmek gerektir.

457) Ehl-i tarikat kalp ile; tövbeyle, zikirle gider Tevvâb’a, Kuddûs’e, Vedûd’a. Ehl-i kelam akıl ile; fikirle, hikmetle gider Alîm’e, Hakîm’e, Hakk’a. Ehl-i hakikat kalbiyle ve aklıyla; zikirle ve fikirle, ilim ve marifetle gider Allah’a.

458) Sözde mühim olan kelimenin kemiyeti değil, mesajın keyfiyetidir.

459) Ey nefsim! Günün karanlığından değil, gönlün karanlığından kork. Zira gerçek karanlık odur.

460) Kimseye düşmanlığımız yoktur bilesin. Bize kurşun atanlara gül uzatmaktır işimiz.

461) Bir elma çekirdeğinden koca bir ağacı halk eden Zât-ı Rahim-i Hafîz seni o toprak altında yokluğa atıp israf eder mi? Düşün! İnkâr ne yaşamın olabilir senin ne de düş’ün.

462) Nuruyla tüm âlemleri kuşatan Allah’a taklidi bir tarzda mekân isnat etmek doğru değildir. Böyle bir isnatta bulunan eğrilir ve eğriltir. Derhal bu isnattan vazgeçmelidir. Ancak Allah’ın bir ve tek, şeriksiz ve benzersiz oluşunu, yüceliğini ve muhteşem hâkimiyetini ifade etmek için O Zât-ı Akdes umum âlemlerin fevkindedir denilenilir, denilir ve öyledir.

463) Ey nefis! Eğer: “Biz ecdadımızdan böyle gördük.” şeklinde bir söylem insan için bir mazeret olsaydı, bu söylemi kullananlar Kur’an’da eleştirilmezdi. İnsan; okuyan, araştıran, öğrenen ve üreten kimsedir.

464) Atadan böyle gördük demek mazeret değildir.

465) Kim İslâm’ı Kur’an ve sünnette ararsa gerçek İslâm’ı bulur ve doğrulur. Kim de İslâm’ı başka yerlerde ararsa hurafeleri bulur ve boğulur.

466) Potansiyel salihler cevval salihlere inkılap etmedikçe ve İslâm’ı ef’âl ve ahval ile tebliğ etmedikçe nesl-i Kur’an ihya edilemez.

467) Akıl hikmete, hikmet istikamete sevk eder. Allah’ın kendine lütfettiği duyguları yerli yerinde kullanan insan meleklerin fevkine çıkar, duygularını doğru kullanamayan insan ise hayvanların da aşağısına iner.

468) Allah rızası için sa’y eden hiç kimse hiçbir yeri ve hiçbir şeyi: “Ben bulduğum gibi bırakırım.” diyemez, her yeri ve her şeyi en güzel şekilde bırakmaya çalışır.

469) Bulduğun gibi değil, en güzel şekilde bırak!

470) Küçük görülen maddeleri israf etmeyen, büyük maddeleri hiç israf etmez. Ve büyük maddelerin israfı küçük maddelerin israfı ile başlar.

471) İsrafın büyüğü küçüğü olmaz.

472) Fıtrat İslâm’ın gayrı olmadığı gibi, İslâm da fıtrattan ayrı değildir.

473) İslâm fıtrat dinidir.

474) Ey nefsim! Yûnus bin Metta (a.s) gibi nefsinden gayrı suçlayacak kimse arama ki nefis hûtundan, sefahet zulmetinden ve gaflet denizinden kurtulasın.

475) İnsan, şu misafirhane-i kâinatın en müşerref ve mükerrem bir misafiridir.

476) İnsan, mihmandar olan Sultan-ı Kâinat’ın en çok lütuf ve ihsanına mazhar olan bir misafiridir.

477) İnsan, istidatlarının kemiyeti ve keyfiyeti hasebiyle hadsiz ulvi ve süfli makam ve mertebelere namzet akıl ve irade ile donatılmış murassa bir eserdir, zîhayat bir aynadır.

478) İnsan, nihayetsiz âcizliği, müthiş zayıflığı ve hadsiz fakirliğiyle beraber mutlak bir kudretin, mükemmel ve sonsuz kuvvetin ve nihayetsiz bir gınanın tecellisine mazhar zîşuur bir aynadır.

479) İnsan, Melik-i Kâinat’ın esma-i hüsnasının ve sıfat-ı kudsiyesinin en mükemmel aynasıdır.

480) Başarıyı yakalayanlar hiç hata yapmayanlar değil, kendi hatalarından ve başkalarının yaptığı hatalardan ders çıkarabilenlerdir.

481) Tasarruf; fuzuli her sözün, lüzumsuz ve gayri zaruri her işin terk edilmesidir.

482) Nefsini yönetemeyen kimseleri yönetici tayin etmeyiniz. Aksi takdirde zulme iştirak edersiniz.

483) Dediler: “Bize öyle bir nasihatte bulun ki bir daha senden nasihat istemeyelim.” Dedim: “Hakk’ın tüm emirlerine itaat ediniz! Hakk’a ve halka verdiğiniz sözlere riayet ediniz!”

484) İyi bir yönetici kimi hangi vazife ile tavzif edeceğini iyi bilendir. Bunun içinse, istidatları keşfetmek gerektir. Ezcümle bu da ayrı bir yetenek gerektirir.

485) Önce keşfet, sonra tavzif et!

486) Asıl hastalık gaflettir, iman zayıflığıdır ve günah mikroplarının kalbi tümöre uğratmasıdır.

487) Sahih tasavvuf Kur’an ve sünnettedir. İnsan, tasavvuf zannıyla söylenen kendini şirke düşürecek her türlü sözden ve yapılan her türlü eylemden uzak durmalıdır.

488) Rehberi Kur’an ve sünnet olmayanın, şüphesiz ki rehberi şeytan ve nefs-i emmare olur.

489) Herkese eşit muamele etmek adalet değil, bir nevi zulümdür. Zira adalet hakkın mizan ile taksimi ve takdimidir.

490) Liyakatin hâkim olmadığı yerde dalkavukluk hüküm sürer.

491) Allah dostlarının sözleri kılıç gibi keskindir, ama ok gibi de dosdoğru.



Şair'ül İslam Yunus Kokan / 15.07.2019

Bu yazı 64 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©