Cumali Cumalioğlu
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
Fırlattı gazeteyi İhsan
Sustular bir müddet
Asri yusuf’un ilişti gözü aynalarından birine:
Kıravatlı, kumral bir yiğit kendisine bakıyor.
Her nedense birdenbire şapkasını giydi yiğit, gülümsedi.
Asri Yusuf:
-“Öf be!” dedi,
“ne de olsa epeyce yürümüşüz…”
Çıkardı şapkasını
“Hay anasını, ne zamanlarmış,” diye düşündü,
“dünyaya biraz geç gelmişiz, şükür!”
Bir kumarbaz sevinci duydu:
Dubara atmak da mümkünken
Atmamış olmanın sevinci.
Çopur İhsan Bey’le Bakkal Sefer gittiler.
Gazeteyi aldı yerden,
Düzeltip katladı. Derlitopluluk severliğiyle,
Ve masaya bakıyordu ki orda üzerinde masanın
Hazreti Ali’nin devesiyle karşılaştı Asri Yusuf.
Bir kambur deveydi bu
Bir tabut taşıyordu
Bir agelli arap,
Yüzünde nikap,
Yediyordu deveyi.
Deveyi yeden
Tabutta yatan,
Hazreti Ali.
Bir yol yeşil
Bir yol al,
Tabutun üstünde şal.
Tabutta boydan boya
Tabuttan büyük
Zülfikâr, ağzı çatal.
Gökte bir melek
Solda bir geyik,
Sağda bir arslan,
Ağlıyor Hüseyin,
Ağlıyor Hasan.
Ve ince bir camın üzerinde
Gidiyor Hazreti Ali’nin devesi
Lokum lokum aynaların arasından.
Sürümü çoktu bu levhaların,
En uzak köylerden bile sipariş geliyor.
Model: eski örnek,
Bir tek fazlalık:
Gökteki melek.
Onu Çopur İhsan Bey’le beraber
Ermenice bir dua kitabından çizmişler.
Asri Yusuf bıraktı gazeteyi devenin üzerine,
Ve tuhaf bir sıkıntı duydu birdenbire.
Hazırladı mangalı ayna dökmek için:
Camlar tertemiz, pırıl pırıl,
Lavanta şişelerinde ilâçlar:
Nitrat darjan, amonyak, sel dö senyat, mai mukattar,
Ve Asri’nin yüreğinde artan sıkıntı…
Vazgeçti ayna dökmekten,
Çıktı kapının önüne:
Karşıda dinleniyordu kalaycı Şaban Usta’nın çırağı,
Sırtını duvara dayamış.
Bir bozkır köyü gibi perişan ve kimsesiz.
Gayet iyi bilirdi Asri kıraç toprakta batan bu köyleri.
Nazım Hikmet / Şu 1941 Yılında
Bu şiir toplam 536 kez okundu.
27.01.2008