OTOBİYOGRAFİM
Adım Cahit AĞBABA, baba adı Mevlüt AĞBABA, anne adı Yazgül AĞBABA doğum yerim Karsın Akyaka ilçesinin kürekdere köyü 25.05.1980 tarihinde Kars devlet hastanesinde sabah saat 07:00de dünyaya gözlerimi açmışım. Dedem gil 1935 yılında Rus hükümetinin kominizim yönetiminden kaçarak Türkiyeye sığınmışlar. Aslımız orta asya Türklerine dayanır. Azerbaycan da halen akrabalarımız mevcuttur. Babamla annem halaoğlu dayıkızı olarak küçük yaşta babaları tarafından evlendirilmişler. Babam 17 annemse 14 yaşındaymış. Daha ben bir yaşını bile doldurmadan dedemle babam devletin çifçilere kiralık olarak verdiği tarladan yararlanabilmek için Kars merkezden yine Kars ilinin Akyaka ilçesine bağlı kürekdere köyüne taşınmışlar. O zamanlarda bekar olanlar kiralık olarak verilen tarladan yararlanamıyormuş. Dedemin babamı küçük yaşta evlendirmesinin bir sebebide buyuymuş, işte bu taşınma olayı benim felaketim olmuştur. Zaten binbir türlü olanaklardan yoksun olan Anadolu çağdaşlığın bi haber olduğu o en kuytu köşesinde zehir zemberek yüzünü göstermeği esirgememiştir benden. Babamın beş yıllık bir öğrenim hayatının olması, annemin hiç okula gitmemiş olması ve dar bi çevrede yetişmiş olmaları çocukluğumdaki aşılarımın yapılmamasının nedenidir. İkibuçuk yaşına kadar son derece sağlıklı bir şekilde sürdürdüğüm hayatım ikibuçuk yaşında çocuk felciyle sandalyeye mahkum edilmiştir. Aslında köyümüze aşı yapmak için sağlık memurları gelmiş ama evimizin köyün çıkışında olması, köy muhtarının ve sağlık memurlarının işini titiz bir şekilde yapmaması haberimizin olmamsınsa sebeptir. Sorumsuz bir karaktere sahip olan babam her ne kadar art niyetli
olmasada daha sonradan aşılarımı şehre götürüp yaptırmamıştır. Benden büyük bir abim dörtte küçük kız kardeşim var. İnsanlar bu gibi durumlara bu gibi durumlara farklı yorumlar yapıp dururlar. Kimileri kader, kimileride Cehalet der. Bana sorduklarında ben bir şey söyleyemiyorum. Çünkü hiçbirşeyin etkisi altında kalmadan bir yorum yapmam gerektiğinde, içinde bulunduğum durum kaderde olmuş olabilir, cehalette kader dersem kendimi teselli etmiş olabilirim cehalet dersem isyankar olabilirim. Yaşam felsefemide önemli ölçüde etkileyen bu durumum. Bana şunu öğretmiş bulunmaktadır. Ölümden sonra hayat olmuşta olabilir. Olmamışta olabilir. Yani doğru olan Evrim teorisi de olmuş olabilir. Kainat bir yaratıcı tarafından yaratılmışta olabilir. İnsanoğlu bilmediği bir şey hakkında neden ahkam kesilir ve bununla birtakım fiillere kalkışır bunuda anlamış değilim. Lakin inanmak belki kaybetmektir. İnanmamaksa kesinkez kaybetmektir. İnanmanın bir ihtiyaç olduğunu hatırlatarak şükür etmenin her zaman faydalı olduğunu değişmekte olan dünya üzerinde olumsuz etkisi olmasına rağmen vurgulamak istiyorum. Onbeş yaşına kadar toplumdan uzak gündüz saatlerinin hemen hemen yüzde doksanını bir odada geçirmek zorunda kalıyordum. Bunun ne denli bir acı olduğunu yaşamadan kimse bilemez . Yaşamı dışarıdan seyretmek çok acı bir şeydir. Ben buna suç işlemeden mühübbet cezasına çarptırılmak diyorum. Benim bu durumuma neredeyse benim kadar üzülen dedem (Babamın babası) toplum içindeki yerimi alabilmem için elinden geleni yapmıştır. Beni bizzat evde okumayı, yazmayı ve dört işlemi öğreten dedem dışardan ilkokul beşinci sınıf diploması almamı sağlamıştır. Ondan sonra üç yıl geç kaldığım öğrenim hayatıma Ankara Altındağ ilçesinin örnek mahallesinde bulunan Doğan Çağlar Ortopedik Engelliler okulunda devam ettim. Altı yıllık bir öğrenim hayatım süresince her şeye rağmen yaşadığım en güzel yıllardı. O okulun hayatımda çok önemli bir yeri olduğunu itiraf ederek dışarı hayata çok iyi hazırlandığımı söylemek istiyorum. Her nekadar yaptıkları işlerinin bir parçası olsada başta gerçek bir eğitimci Atatürkçü kişiliye sahip olan ve Atatürkçü gençler yetiştiren öğretmenim Raşit KAYNAKa sonra Yusuf YOLERİ, Nahide KÜÇÜK, Kezban YILMAZ ve Dilek KAYA öğretmenlerime büyük minnet borcumun olduğunu söyleyerek kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum. Orası engelli bireyler için bir cennettir. Asla dışlanmazsınız, hor görülmezsiniz, sağlıklı insanlarla aynı kefeye konursunuz, size kimse bir ayrıcalık tanımaz. Olması gerekende bu değimlidir zaten fakat ülkemizde sosyal haklarımızın verilmediği de bir gerçektir. Nedenide ekonomik sorunlar filan değildir. Boyuna ikinci plana atılmamızın, içgüdüsel yaklaşımlarla karşı karşıya kalmamızın tek ve açıklanamaz sebebi toplum içinde azınlıkta olmaktır. Bu noktada engelli arkadaşlarıma önemli bir mesaj vermek istiyorum. Eğer siz kendiniz için bir şeyler elde etmek istemezseniz hiç kimse size hak ettiğiniz değeri vermez. Vermek zorunda da değildir. Yani öncelikle hayat acıda olsa cesur bir şekilde göğüs germeğe karar vermeliyiz. Elbetteki benimde karamsarlığa kapıldığım zamanlar olmuştur. Bu konuda da asla eleştiri kabul etmem kolay mı bir insanın gençliğine kilit vurulması, eğer bir şeylere yürekten gönül verirseniz inanın bana dipte olmak ne kadar acıysa zirvede olmakta o kadar tatlıdır. Yine yaşam felsefemin hayatım üzerindeki önemli bir etkisi de şudur; eğer bana ölümden sonra yaşamın olduğu garantisini verseler bu şartlar altında dünyada bir dakika bile kalmazdım. Zira ölüm bir yerden bir yere taşınmak gibi gelirdi bana. Dini görüşlerim konusunda da hiç kimsenin beni eleştirmeğe hakkının olmadığını düşünüyorum. Çünkü ben otuz yıllık bir hayatı beş yıla sığdıracak bir karakterdim. Yaşama zevkiyle, yaşama arzusuyla donatılmış bir insandım. Yaşamak denilen oyunda çok şey kaybettim. Hayatta kayıp ettiklerimi de yeniden tahsil edebilmem ancak ölümden sonra yaşamın olmasıyla mümkündür. Onun içindir ki dünyada ölümden sonrasını benim kadar sorgulayacak ve inanma ihtiyacını benim kadar duyabilecek çok az insanın olabileceğini düşünüyorum. O okuldan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığının engelliler için açmış olduğu devlet memurluğu sınavına başvuru yaparak sınavı kazanıp 28.05.2001 tarihinde 657 ye tabi devlet memuru olarak atandım. Beş buçuk yıldır devam eden iş hayatımda aktif bir çalışanımdır. Yeryüzündeki tüm olay ve olguların insanlar için olduğu idasıyla sürdürdüğüm yaşantımdan hiçbir zaman kaygı duymadan, tasalanmadan, kaybettiğine üzülüp kazandığına sevinmez bir şekilde devam etmişimdir. Devam edeceğimdir. Bunun içindir ki realist bir insan olarak hayallerimden ve hayattaki planlarımdan bahsetmek ihtiyacı duymuyorum. Bana gurur veren, göğsümü kabartan, beni hayata bağlayan en değerli şeyler eğitimli bir türk genci oluşum ve değişimci kişiliyimdir. Ümit ediyorum ki bir gün biz Türkiye cumhuriyeti devleti olarak dünya da sayılı ülkelerden biri olacağızdır. Ve toplum olarak hepimiz hak ettiğimiz değeri göreceğizdir. Aksi halde cehalete fırsat tanırsak yine bu toplumdan başkasına bu fertlerden başkasına fatura çıkmayacaktır.
|