Süleyman Top
Alacakaranlık Yürüyüşü
Serinliğini saçlarından alan dağlı rüzgar
Ölü gözünden yaş bekleyen çocuklara vurduğunda
Sersem bir yürüyüşüdür artık alacakaranlığın.
Döküldükçe yüreklerden tank gibi geçen kelimeler
Yırtıcı dağ kuşu tırnaklarıdır
Parçalar tüm göğermiş sürgünleri.
Oysa fotojenik acı bir tebessüm gibi durur
“Kendini vazgeçilmezlere adayan mezarlıklar”.
Kul hakkı –ne tuhaf bir kelime- nasıl bir zulüm?
Bir tende gezinirken bir başka teni düşleyen
Eski bir coğrafyadır yüzüm.
Ya da –bana iki dakika müsade-
Bir ısırık alayım ekmeğimden misali
Dönüş bileti var mı,varsa hangi peronda?
Bu raylar zamanında kaç vagon eskitmiştir.
Kararsızlıkla karara bağlanmış karardan ne çıkar?
Anla ki,eski masallara yeni format atılmıştır.
Uzamıştır günahın selvi boyu
Saçım ağarmış,dudaklarıma yasak dokunuşlar değmiştir.
“sevişmeden ölmenin korkusu” ruhuma işlemiştir.
Uçsuz bucaksız bir denizdir gözlerin
Hüzne akortlanmış bir keman sesine tutunan martılarla,
Yağmur yağsın,gürlesin gök
Kanasın bıçaklara yatırılmış ruhun.
Gözlerin ah gözlerin…
Asi ve soylu bir ırmak gözlerin
Say ki berrak bir göğü kurşunlamaktır yaşamak.
Beni al,al götür
Taşlarını topladığın aşkın kıyılarına bırak.
Bu şiir toplam 508 kez okundu.
22.02.2009