Özcan Cansız
Onun Adı Beste’ydi
-I-
Onun adı Beste’ydi.
Gözleri zeytuni,
Acılarını
Gökyüzündeki bulutlardan toplayıp
Sanki gözlerinde biriktirirmiş gibi.
Buğulu,
Kederli,
Ve Kürdi.
Sevmiştim
Alnının çatında duran kara benini,
Sanki bir kurşun yemiş gibi.
Bir de kendini
Ölüme bu kadar yakın hissetmesini.
Adı Beste’ydi.
Taşırdı üzerinde kürt ezikliğini.
Hiç görmedim
Kara beliklerini çözüp de
Rüzgârlarda savurup estirdiğini.
“Soğuğun kızı” diyesim gelirdi.
Onu her görüşümde.
Zeytuni gözleri acıyla
Biraz daha büyür,
Biraz daha devleşirdi.
-II-
Ev ev gezerken
Abidinpaşa Mamak, Tuzlu Çayır tepelerinde,
Hüznü avuç avuç içer,
Yokuşlarından
Zor bela çıkardık;
Büyük, büyük adımlarla
Ve büyük laflarla
Zirveye
Zirvelere.
Hiç de cömert değildik bedenlerimize
Biraz tütün
Bir parça kuru ekmek
Yeterdi bize.
Zaman,
Başı dönüp düşerken
Kendi zamansızlığından;
Ömrümüzü sererdik misafir yorganı gibi
Kendi endişelerimize.
Tepelerde,
Yokuşlarda,
Varoşlarda,
Küfrünü üzerimize düşürürdü koskoca Ankara.
Solurduk kirli hava kabarcıklarını
Gecekondu hücrelerinde.
Düşerdik karlara
Seyranbağları gecekondularında.
Düşerdik yürürken yerlere.
Henüz tabutluklarda yitirmemiştik kahkahalarımızı daha.
Kar altında da olsak,
Bahar rüzgârları savrulurdu başımızda.
Gülerdik sonra
Gülerdik herşeye rağmen
Ve ıslanmış çamurlu ellerimizle
Temizleyerek kendimizi
Yola devam eder giderdik karlarda.
Yüreğimizde umut
Dilimizde marşlarla.
-III-
Bir ölüm haberinin göğsüme saplandığı gece
Yüzümü küf kokulu yastığa gömüp
Hıçkırıklara boğulduğum
Kendi işkencemde.
Başucumda duruyordu Beste
Bir servi dalı gibi kırık ve yasta
Bir kuş daha vurulup düşmüştü işte.
Söyle Tanrı!
Gökyüzü nerede ?
Saçlarımı okşamıştı konuşurken
Anam okşar mıydı bilemem:
Ne sütünü içtim kana kana
Ne yüzünü gördüm doyasıya.
Beste ilk kadındı bildiğim
Saçlarımı böyle okşayan.
Sorusu hâlâ yankılanır içimde
“Bizler tanrının üvey evlatları mıyız?” diye.
-IV-
Yine eve gizlice uğradığı bir geceydi
Saçakların yerlere buzlarını saldığı
Seslerin kırılıp döküldüğü
Hece hece bir gece.
Soğuğun can aldığı
Dal* gurubunun evlere daldığı
İnsan çığlıklarının siren seslerine karıştığı bir gece
Bacakları kırık sandalyede oturup
Bir leğen yetiştir der gibi
Öğüre öğüre kustuğu gece.
“Hamileyim” demişti
Gülümsercesine.
Yalvarmıştım “ bana da tanıştır diye!”
Buğulu gözlerini dikerek,
Karnındaki ellerine.
Güzel bir anının yitirilmiş hüznüyle,
“Nerededir kim bilir?” demiştir
Ama bilircesine
Sanki bilircesine.
-V-
Gerçek ismin nedir diye sormuştum.
O zeytuni kara gözlerini
Düşüncelerinden koparıp
Demişti
“Bilmemen daha hayırlıdır bence.”
Onun adı Beste’ydi Beste
Görünce yüreğim çarpardı,
Devrimce
Devrimce.
Ah! keşke olsaydı elimde bir demet
Gül deste
Hiç olmasa
Hiç olmasa bir keresinde.
-VI-
Eve gelen kaçak teksir makinası öncesinde;
Bir randevum vardı Beste’yle
Sıhhiye Köprüsü’nün ayakları dibinde
Adını şimdi unuttuğum
Bir otobüs durağının önünde
Gelişinden belliydi terslik
Sakızı esnetip çiğner gibi
Bekledim durağın içinde
Çok uzaktan yakalardı onu gözlerim.
İki karanlık adam,
İki uğursuz gölge
Takip ve tehlike.
Pasajları yaratanların ruhuna
Rahmet savurmuştum içimden gizlice
Kaç pasaj,
Kaç cadde,
Karanlıklarda sürüklenircesine
Koşuşturmaca.
Soysal pasaji,
Zaferin arka kapısı.
Ben en geride gizlice
Ya da gizlendiğini zannedercesine.
Nefesimin tükendiği,
İzlerin kaybolduğu,
Kendi kendime kaldığım yerde;
Kocabeyoğlu pasajının önünde
Ve onun en sevdiği şiir dilimde:
“Hava kurşun gibi ağır
Bağır bağır bağırıyorum
Koşun kurşun eritmeye çağırıyorum
Ben yanmasam sen yanmasan
Biz yanmasak ...”
Ve Bestenin yandığı geceydi o gece.
Karma karışık düşüncelerin ifadesi bir yüzle
Geri döndüm
Beynime ve kendime
Küfrede küfrede
Onun adı Beste’ydi, Beste!
-VII-
O bir devrim soluğuydu
Gecekondu evlerinde.
Küçük Halil kelimelerle doyardı
“Bu ablanın ağzından bal damlıyor “derdi
Sevimlice.
Artık dönemez o çamurlu mahallelere,
Örgüt evlerine
Ve ben gülleri kitledim kömürlüklere.
Fikrimi cinayetler de
Beynimi işkencelerde gezdirdim
Günlerce
Gecelerce...
-VIII-
Sahi ilk nerede görmüştüm onu ?
Karakollarında kan kustuğum
Varoşlarına küstüğüm
Genç kızlığımı telsiz duvaksız
Tepelerine bıraktığım bu şehirde.
Ulus’tu
Heykelin arkası
Beton Mustafa demek suçtur!
İGS’ nin orası.
Bir yağmur titriyor,
Tütüyordu alacakaranlıkta.
Zulmün dumanının çöktüğü günlerdi
Ankara varoşlarına.
Sevdaya davettir yağmur
Sevdim daima;
Onun zeytuni gözlerinin buğusunda.
Ve seksen bir ocağının bir gecesinde
Bağırsam sesim yasak
Darağaçları sallanır bütün köşelerde
BESTE!!!!
Sokaklar,
Pasajlar,
Üst geçitler,
Sarı-sarı yanan lambalar.
Bağırsak
Hep birlikte;
Gönülden gönüle,
Dilden dile yayılsak,
Bir olsak,
Hep birlikte
Hep birlikte!
Sokağa çıkma yasaklarının başladığı saatlerde.
Çağırsak ıssız ve sessiz
Harami ve köle
Kendi korkularında kıvranan
Kuşatılmış bu şehirde.
Haykırsak
Beste
Neredesin diye?
Patlamayan fırtınanın orta yerinde,
O kahrolası çaresizliğin
Güçsüzlüğün göbeğinde
Kabaran bir öfkeydi yüreğimde.
Onun adı Beste’ydi Beste!
-IX-
Işıkları başkentin
Sigara yanıkları gibidir artık göğsümde
Zulmün neşterine ses etmeyenlerin
Bu koca şehrinde.
Gecelerin sabahları ,
Karanlıkların aydınlıkları
Boğduğu yerde.
Ustra suskunluğunda
Dururum,
Beklerim ,
Günlerce,
Gecelerce...
İsyanın sağanağı göz bebeklerimde
Ve kitaplardan birlikte okuduğumuz;
Uzlaşmaz çelişkiler yüreğimde.
Un ufak olur dişlerim ağzımda.
Büzülür gözlerim
Kanar avuçlarım
Ellerim...
Artık başkentim değil bu şehir!
Yok ederim,
Öldürürüm onu kendi içimde.
Onun adı Beste’ydi işte Beste!
Ve Beste kayıptır o günden beri
Kendi yaşanmamış gençliğinde.
Bu şiir toplam 479 kez okundu.
8.08.2010