SERBEST KÜRSÜ
Dışsal Bir Güce Bağımlılığın Bazen kendimi alamaz düşünürüm. Neden? diye sormak gelir içimden.. Tüm bu karmaşadan nasılda kurtulabilir insan... Eskiden limanlar vardı sığınacak; sevginin,özlemin,kucaklaşmanın olduğu tiren garları Haydarpaşa-ankara hatları ve sadakat tirenleri vardı Hasankeyf'e giden.. Umuda giden yolculuklardı her biri birdaha görüşememenin verdiği hasret uzaktan el sallamalar... Şimdi bakıyorumda herşey ne de çabuk değişivermiş. Orhan Veli'nin İstanbul'u dinliyorum'u,Cahit sıtkı'nın 35 yaş sığınakları vardı. Peki bizim neyimiz var? Ne kaldı geriye sadece duyarsızlıktan başka.. Mevlana'nın hoşgörüsü,Nazım'ın umudu,Yunus'un sevgisi vardı yüreklerde..Peki ya şimdi neyi taşıyor yürekler? Alacakaranlık kuşağında nostaljiye sığınmak ne kadar gerçekçi olurdu bilmiyorum. Egoizmin tavan yaptığı bir dönemde sevgiden kardeşlikten bahseden kim? Rahibe maria teresa'ya ihtiyaç duyulan bir dönemde. Terasa-savaş varsa yokum. Barış varsa gelirim demiştir. Ne de büyük bir anlam yoğunluğundan bahsediyor anlayan için.. Kin ve nefret söylemlerinin savaş çığırtkanlığının arttığı bir dönemde ne çok ihtiyaç duyulurdu barış sözcüğüne.. Bir şeye ''hayır'' demekle o şeyi uzaklaştırmış olmayız. Aksine evrene daha büyük bir manyetik enerji yollamış oluruz. Eğer savaş karşıtıysanız! savaştan değil barıştan söz etmek durumundayız.Evrende işleyen çekim yasası neyi düşünürsek onu kendimize çekmemizi sağlar. Yine bilimsel olarak ispatlanmıştır ki; olumlu düşünce olumsuz düşünceden yüz kat daha güçlüymüş.. O halde neden hala sorunların olumsuzlukların üzerine takılıp kalıverir insan... Bakıyorum da kendilerine sanatçı,yazar diyen sözde aydın kesimine! Ne de çabuk kuşanıveriyorlar zırhlarını, Antik Roma da ki Glatyatör savaşları geliyor aklıma; her ne pahasına olursa olsun Arenada savaşan kişiler kılıçlarını kuşanıp ölümden korkmadan vahşice birbirlerini boğazlıyorlar. Savaşı kaybeden kişi düşmanına kendisini öldürmesi için yalvarırmış çünkü bu bir onur meselesiymiş bir daha yaşayamazmış kaybettiğinden dolayı ve tüm bu olanları keyifle izlemek için bir araya gelmiş yığınlar... Ne de çabuk unutuvermişiz. Görüyoruz ki medya da yükselen Faşizan söylemler Cengiz'in savaş çanlarından hiçbir farkının olmadığını..Buna kürek sallayanlarsa barbar ordularını temsil eden kana susamış zebaniler... Öğüt vermek gibi olmasın ama kanaatimce; Bir aydın sevgi, barış ve kardeşlikten söz etmeli.. Vatan millet Sakarya,Ne mutlu Türküm diyene,Bir Türk dünyaya bedel nidalarıyla değil... Birşeylerin farkına ne zaman varacağız bilemiyorum. Kılıç kemiğe dayandıktan sonra mı? Şunu da unutmayalım ki; Savaşlar asla halkların yararına değildir. Bir Türkün Kürtle, arapla,farsla,yahudiyle,ingilizle bir sorunu olamaz. Ne gibi sorunu olabilir ki zaten binlerce kilometre uzaktaki Amerika halkıyla...Sorun zihinlerimizde, sorun siyasi iktidarların büyük şirketlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda.. Buna daha ne kadar göz yumacağız bilemiyorum. İktidar savaşlarında aralarında hiçbir husumet bulamayan halkları kışkırtarak birbirlerine kin ve nefreti arttırırlar. İşte bunun adı Faşizmdir.Barbarlıktır. Kızgın bir Arenadaki boğanın durumuyla aynıdır. Ne zaman kendimize geleceğiz... Bilimin katettiği tutarsızlıkta da bunun bir neticesi oluveriyor. Evreni herşeyi katı birer nesne olarak görüverdi insanlık Newton fiziğiyle.. Bundan yola çıkan Darwin güçlü olanın zayıfı ezdiği bir doğa anlayışından bahsetti. Tüm bunların neticesinde Adolf Hitler çıkıverdi sahneye; En üstün ırk,en büyük ulus ve zayıf olanların doğadan elenmesi gerektiğine karar verdi... Herşey ne kadar da zavallıca ilerleyivermiş. Birbirinden bağımsızmış gibi görünebilir değil aksine şuan ki yaşam tarzımızdır Newton fiziği, herşeyi katı birer nesne olarak görmek,güçlünün zayıfı ezdiği,katı,düz, determinist yaklaşımlar, yok etme psikolojisi... Bütün bunların neticesi milyonlarca insanın hayatına mâl olurken, milyonlarcasının sömürü altında yaşamasına neden oldu. Acı çektikten sonra mı birşeyleri farkederiz bilmem ama atomu parçalayan bilim adamları daha önce görmedikleri müthiş birşeyle karşılaşırlar. atom altı parçacıklarında kuarkların içerisinde muazzam bir ahengle karşılaşırlar. Bir elektron aynı anda iki farklı yerde görülebilir. gözden kaybolup binlerce parçaya bölünüp sonra tekrar bir bütün olduklarını gözlemlediler. Bilim dünyası adeta şoka uğramıştı.Kesin,katı kuralların burada işe yaramadığını keşfettiler ve sadece olasılıklar üzerinden yaklaşabildiler duruma.. Günümüzde kullandığımız cep telefonları,bilgisayarlar,chipler, Nano teknoloji Kuantum fiziğinin neticesinde ortaya çıkmıştır. Yani demek istediğim odur ki: Evren de herşey çeşitliliğiyle mevcuttur. Sadece papatyalar olamaz. Güller,laleler,karanfiller,menekşeler herşey farklılığıyla güzeldir. Halklar,diller,kültürler gibi... Bunları baskı altına altına almak,asimile etmek,yok etmek evrenin işleyişine ters bir akıl. Darwin'in teorisine, Newton fiziğine yada Hitler'in faşizminden aykırı bir şey değil... Malum ülkemizde halende devam eden bir Kürt sorunu mevcut.. İşte zihniyetimiz bu denli daracık. Sorun değil gerçeklik olarak değiştirmemiz lazım.Hala sınırlardan devletten bahsediliyor. Neyin tedirginliği yaşanıyor hala anlam vermiş değilim. Ana dilde eğitim görmek suç mu? kendi kültürünü Newroz'unu kutlamak suç mu?... Daha neyin hesabıdır anlamış değilim. Avrupa da eşcinseller demokratik haklarını kullanaraktan sorunsuz gösteri yapabiliyor. Barıştan demokrasiden bahseden Kürt halkı coplanıyor gaz bombalarına tabii tutuluyor.İktidarların medya üzerindeki gücü gazetelerde haberlerde; terör yandaşları yine iş başındaydı diye aşağılanıyor. Herhalde yani gaz bombası atılırsa taşla karşılık verilir. Değil Kürt meselesi; insanılık ve demokrasi meselesidir bu.. Sendikalar yürüyüş yaparken aynı durumlar yaşanıyor. üniversite öğrencileri protesto ederken coplanıp yerlerde sürünüyor. Bunun neresi demokrasi neresi insanlık... Sonra da medya çıkıp: güvenlik güçleri gerekeni yapmıştır diye utanmadan konuşuyorlar. Değil sadece Türkiye'de tüm dünyada yaşanan sorunlar. Halklar ne zaman uyanıpta kendilerine gelebilecekler merak ediyorum doğrusu.. İktidar savaşlarının yaşandığı bir dünyada önümüze konulan sandıklardan birine oy vermemiz isteniyor. Menünün dışına da çıkamıyor insan.. Halkın elindeki tek şey iktidarlara zarf atmaktır. Onun dışında halkın yönetimde hiçbir yetkisi yoktur. Herşeyi çok zarf yiyen adamlar çıkarırlar.Hayatımızda ki tüm kararları onlar verirler.Sonrada bu düzene Demokrasi derler. Yazıklar olsun İktidar,şehvet, güç isteminize..Ne Firavunlar Nemrutlar geldi geçti. İktidar hırsınız bir gün boğuverir yakanızdan kız kulesinde olmanız da fayda etmez artık... Hayam'da anlamış olsa gerek döktürmüş rubaiyi: Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem! ---- Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi; Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi; Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar, Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi. --- En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen; İyilik seven kötülük edemez zaten. Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur: Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen. --- Bir gün yıkılır saltanatın, yapma güzel; Fırsat sana el vermiş iken, ver bize el. Bir ülkeye benzer bu güzellik, sonu yok, Bir gün çıkar elden; hadi, lutfetmeye gel!... ;) harun torgay / 24.04.2012
Bu yazı 491 kez okundu.
YORUMLAR |