Hasan ÇELİKTEN
YABA PARMAĞINDA
Herkesin acıları kendi avuçlarında
Durmaksızın dönen bir döngü bu
Kırışan alınlarımızda…
Sevgiden daha çok korkular ekilmiş
Tutsak yüreklere…
Kimi coptan kimisi iğneden.
Özgür kuşlar baykuştan,
Ben ise akbabalar dan korkarım
Korkardım çekip gitmelerden,
Arkamdan kapanan kapılardan,
Ama...
Çukurova’nın kapısını çarparak çıktım
Korkulu bir düş,bir kaçış gibi,
Kapanan kapılar arkamda,
Şimdi ise İYONYA’nın ön kapısındayım
Homeros’un misafiri.
EGE’nin eğri bakışları altında,
O bakışlar ki...
Akhalar’ın kılıcı gibi keskin ve de paslı,
Kulaklar Midas ‘tan kalma kabarık,
Anlamaktan yoksun.
Anlayan yok ki beni ağzım tatlansın…!
En kötüsü de bu gün adamın biri sordu bana,
Nereden geldin?
Ben ise doğu’yu batıya getirdim dedim.
Adam beni kaşları arasında sıkıştırdı,
Henüz dumanı tütüyordu ,
Belli ki, yeni devşir ilmiş biriydi.
Ağzım doldu, yüreğim köpürdü
Diye ‘sim geldi bire adam,
Madem sevmiyorsun beni ve güneşin doğduğu yeri,
Ver Meryem’imi ver Muhammed’imi.
Ve dönme bende ki kıblene…
İşte böyle geçi yor günlerim.
Osmanlı padişahı kadar zavallıyım şimdi
Kendimi bir cehennemden sürgün etmişim,
Bir cehenneme.
.
Yeni ismiyle kaz dağları,
Mitolojik adı İDA dağı eteklerindeyim.
Bir sarı kız efsanesi, duydum.
Sımsıcak…
Kulaktan kulağa gelmiş
Kerametlerini yok say,
Tıpa tıp sen.
Bir Hasan’da benden önce boğulmuş bu yerde.
Ne Zeus’ un atlı arabaları,
Nede Apollo’nun, şimşekleri.
Hemen her kes Agamemnon,
Güzel Helena hala kayıp.
Yamyassı yüreğim.
Rüzgarı bol,günlerimi yaprak, yaprak döküyor.
Umutlarımı emziriyorum umutsuzca,
Umutlarımı…
Ağaçlar seyrediyorum,
Nazlı gülüşlerin dallarda asılı.
Doğuyu batıyı anlamış değilim tastamam.
Yaşamsa her yerde aynı.
Selam Dolara endeksli merhaba EURO!
Her şey kirli olsa da; Bebekler tertemiz ve günahsız
Yüreğim armağan olsun,
Armağan olsun tüm güzelliklere…
Sorma bana neden,niçin bu düne dönüklük.
Niçin mitoloji diye…
Bu gününü tanıyamadım bu ilin,
Düne tutsak kent Balıkesir’in
Tek gördüğüm ovası vurulmuş beton hançer ile,
Toprak yaralı,sanki yurdumun her yanı.!
Çok yakınına gelmişim Yusuf amcamın,
Çanakkale’de şehit yatıyor kendisi,
Mezar taşı var mı,yok mu? Onu da bilmem.
Boş bir beşik gibi sallıyorum zamanı,
Zamanın beşiğindeyim de,
Ben zaman da, zaman bende,
Sallanıp sarsılıyoruz her dönemeçte,
Dostum! Dostum diyorum sana,
Tüm zamanlar boyunca bilirsin beni.
Azıcık seçiciyim dostluklar da,
Ekmeği yenmeyenin suyunu içmem.
Ege’nin Çitlembik ağaçları kalem,
Denizi mürekkep olsa,
Yalnızlığımı yazmaya yeter mi?
Yorgunum…
Çok yorgunum.
Ellerimin dermanı yok kalem tutmaya.
Sen bile görsen tanıyamazsın ellerimi,
İşim, aşım, yaşım ile yarışta.
Talihten,şanstan, kaderden yana neyim varsa,
Hepsinin üzeri karalanmış.
Şimdi ben olanca bahtsızlığımla…
Yaba parmağı ucunda ,
Bir tahıl tanesi gibi direniyorum rüzgara…
Yüzümde yalnızca burnumu görüyor gözler.
İçimden ahlar çekiyorum.
Ah! Ah!
Keşke geçe bilsem karşı yamaca,
Merhaba diye bilsem Glakon’a
Merhaba!
Keşke Sokrates’in yarısı kadar,
Çirkin olabilsem,
Olabilsem de kafa tutsam Dünya’ya.
Her şeye rağmen yine de,
Boyun eğmem kendime bile,
Atina’lı Tahales’in boş ve kapaklı,
Yemek kaplarına oturmam yemeğe
Aynalar…
Tasta baldıran gibi yansıtır beni bana.
Bergama da Yunus’un yattığı yeri arayacağım.
İstediği boyda büyüsün,baş ucumda Lif kabağı,
İsterse de kurusun, Tanrıyla barışmayacağım.
Gitmeyeceğim Ninova’ya …
Ne ! Mezopotamya’da asmalarım,
Ne de Kilikya’da bahçelerim var.
Bir tek çiçeğin kokusuna sahibim,
Bu dünyada.
Her yerde yakın durur bana.
Bir çiçeğin kokusu,
Bir de Prometeus’un dostluğu,
Yeter bana…
28.08.2002
BAlikeSİR
Hasan ÇELİKTEN
GÖNDEREN :doğan çelikten
Bu şiir toplam 540 kez okundu.
14.09.2012 13:34:47