Tuğba Burçakbaş
YALNIZLIK
Bu sabah;
Tek başıma oturduğum
İlk kahvaltı sofrası değildi.
Ömrüm yettiğince son da olmayacaktı
Muhtemelen.
Ancak peynir,zeytin yiyebilirdim zaten.
Dişlerimin olmaması,
Yada artık çaresi olmayan titrek ellerim,
Dert edeceğim en son şey haline gelmişti.
Çünkü onlar hep vardı
Ve onlarla yaşamayı öğrenmiştim artık.
Ama yalnızlık...
Onunla yaşamayı bir türlü öğrenemedim
Ve aşkların kıymeti ancak
Büyük yalnızlık,kapıyı kırarcasına
Çaldığında anlaşılırmış.
Tahta kapının yanındaki kırık bastonumu alıp
Dışarıya çıktım,
Bir dost yüzü görmeye.
Zaten terk edilmiş bu çıkmaz sokağa
Uğrayan olmazdı pek.
Ama bugün daha bir sessizdi sanki.
Dostumun evinde kimse yoktu.
Gök gürlüyordu,yağmur yağacak gibiydi.
Selaa okunmaya başladı.
Garipti,çünkü bugün Cuma değildi.
Camide bir kalabalık vardı
Ve beyaz kefen içinde
Tabutuna koyulan dostum...
Ellerimin titremesi daha bir arttı.
O da beni bırakıp gitmişti.
3 yıl önce bugün;
Hayat arkadaşımın da beni
Bırakıp gittiği gibi...
Yıllardır arayıp sormayan,
Bir kere bile merak etmeyen çocukları,
Gelinleri,damatları gelmişti
İstanbul'dan,Ankara'dan,Almanya'dan...
Kendi cenazemi görür gibi oldum bir an
En üniversiteye giderken gördüğüm çocuklarımı
Bir de o zaman görecektim.
Ve hayat arkadaşıma kavuşacaktım.
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında
Bir banka oturdum
Ellerimi açtım
Ve gökyüzüne bakıp;
Allah'ım, arık al canımı! dedim.
Ve hıçkıra hıçkıra ağlamak
Hiç utanç verici değildi artık.
Sonra eve döndüm
Ve sıramı beklemeye koyuldum...
Bu şiir toplam 724 kez okundu.
2.04.2013 10:50:37