Orhan Bahçıvan
Zincirsiz Kölenin Şiiri
Yüzünde dolanan sarı ışığın
Karşısında bir dikenli dal mısın?
Şu anda sen nesin?
Şu anda,
Yarınlara, umutlara, kurtuluşuna
Hiç bir sözüm yok
Şu anda sen nesin?
Steele sokaklarında
Son sigara tütüyor dudaklarında
Gözlerin senden izinsiz
Ortaçağ resimlerine dalıp gidiyor
Yirmi beş yıl misafir, işçilik de cabası
Gurbetin harcını sağlam kardın desene
Para değil
Özlemleri taşıyorsun ceplerinde
Yirmisinden bu yana
Bugün sen,
Kırk beş yaşını arkada bırakırken
Sıkılmış bir limonu andırıyor bedenin
Bazen olur ya,
Varlığını duyarsın yaşamın
Kana susamış makineler karşısında
Bazen yoksun, yok oluyorsun
Boşlukta dağılan bir nefes gibi
Yolunu kaybeden tiz bir ses gibi
Eriyip bitiyorsun Steele sokaklarında
Oğlun, taş işçiliği yapıyor
Kızın, Sercan bitpazarında
Yirmi beş yılın hesabı Köroğlu’nun koynunda
Taşların üstünde serin yağmur kokusu
Vampir dişli yaratıklar taze kana susamış
Senin kanın bayatladı
Oğlunun da, kızının da
Yol boyu kestane ağaçları altında
Her sabah taşınırsın
Öylesine kör,
Öylesine perişan ekmek kapısına
Rüzgarın içinde yağmur sesi var
Kaçış,
Doru kısrağıma binsem diyorsun
Sonra gülüyorsun motor gürültüsüne
Yelpaze içinde dönen bir oyun
Bir işçi hayatı nasıl kucaklar
Ufuklarla gelen umut
Bitmeyen güneşin ışığına benziyor
Anılar zincirinde yaşlanan kadın
Anımsar ki, tüm süreçler
Zenci köle taşıyan sapsarı bir motordur.
Ey, makinelerin zincirsiz kölesi
Şimdi Anadolu,
Balaban yüzlü çocuklar doğuruyor
Kıvırcık saçlarıyla toprağın üzerine
Kuytularda dondurulmuş esmer tenli kadınlar
Arzuları,
İstemleri eteklerine dökülüyor
Uğultulu bir ormanın sessizliğiyle
Çalışınca fermansız işlerin adamısın
Ama
Yaşamak zorlaşıyor gün be gün
Kambur kambur üstüne
Çekilir gibi değil
Hayatın bu kertiği
Yanağını ıslatan yağmur değil
Kar değil
Süzülen gözyaşıdır
Yerleşik bir düzenin olmadı*
Hayal gemilerine bindin
»Seksen Günde Devr-i Alem« teranesi
Bir kavramla yüz bin sevda çürüsün
Yasak bir kitabın ortasına gömülürken
Güzlerimin ışığı
Netseler şimdi,
Ne deseler boş laf
Bir nefesin hesabı ödeniyor gün be gün
Şimdi senin,
Yenik ve yıkık olan gözlerindir
Çünkü sen,
Yağmalardan,
Yangınlardan çıkıp geldin
Kulaklarında çınlıyor açlığın fırtınası
Teke tek işgücün de yenemiyor
Yenilmiyor okyanusun boşluğu
Ne tavşanın,
Ne tazının ar damarı çatlasın
Kavga alabildiğine derin
Sökülsün kıl çadırlar
Uzun yolun dönüşü, kimbilir belki bir gün
Sıcak bir tas çorbanın kokusunu duyarken
Bir nefesin hesabıyla her şey ödenir.
Orhan Bahçıvan / \Şiiristan Merhaba, 1989 \ Kitabından alıntıdır)
*Hollanda’nın bir televizyon kanalında, Türkiyeli işçilerle yapılan sohbet esnasında yaşlıca birine, Moderator sormuştu: »Ne zaman geri dönmeyi düşünüyorsunuz?« Cevap şöyleydi: »Biz sekizyüzlü yıllarda Çin’den yola çıktık. Bin iki yüz yıl yürüyüp buralara geldik. Bu süreçte hiç geriye dönmedik. Üzülmeyin, bu ellerde de kalıcı değiliz. Soluklanmak için durduk.«
Orhan Bahçıvan
Bu şiir toplam 610 kez okundu.
4.05.2013 16:17:18