DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

Dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir dengedir…

Dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir denge…
Pencere kenarında hiç konuşmadan öylece duruyordu. Gözlerini benden kaçırıyor, belli bir noktaya dikip saatlerce dalıp gidiyordu. İki lafın belini kırmaya geldiğim şu küçük evde sessizliğin hâkim olması ve Ahmet’in böyle mahzun olması pek düşündürmeye başladı beni… Neydi onu pencerenin önüne diken ve dalıp gitmesine sebep olan olay…
Oturduğum eski koltuk epeyce yıpranmış evin değişik dekoru da hep ilgimi çekmiştir. Neden babadan kalan bu evi olduğu gibi tutmuş ve öylece yaşamaya devam ediyordu. Her sabah aynı ritmi tutturan kuşlarla dolardı onun bahçesi ve çevrede ki evlerden de farklıydı onun yaşadığı yer. İnsanlardan uzak, yüreğine yakın limanlarda yaşar devamlı… Bir benim kendisini anladığımı, yalnızlığını, gözyaşlarını yağmur bulutlarına bırakır öylece anlatırdı, içinde bırakmazdı hiçbir zaman…
Nedense bugün bir başka!
Bir hafta önce görüşmüştük kendisiyle, iyi de ayrılmıştık. Aradan geçen günler onu neden bu kadar suskun içine kapanık yapmıştı. Geldiğimden beri içimdekileri soramıyor, bir yandan da iki elimle sıkıca tutuyorum yıpranmış koltuğu…
Kalkıp ta duruşunu, sessizliğini bozmak istemiyorum.
Dönüp kendi içinden geçenleri, suyun içinden hayata döksün istiyorum. Ev sessiz, dışarıda ağaç yaprakları durgun…
Biran arkasına dönüp bakar gibi oldu. Gözlerinde hafif gözyaşını görünce artık dayanamadım. Kalktım ve yavaşça yaklaştım kendisine. Elimi omzuna yavaşça götürdüm.
‘Ahmet neyin var!’ diyerek kendime doğru çevirdim…
Birkaç saniye duraksadı, tek bir kelime etmedi.
Sonra geriye dönerek odanın içinde gidip gelmeye başladı. Adeta patlamaya hazır bir volkan gibi ‘Yusuf’ dedi. ‘Bir haftadır nedendir bilmem gözüm hep dışarıda, ağaç yapraklarının arasında… Yazın sevilen göçmen kuşlarından olan kırlangıçları izledim. Diğerleri kendilerine yuva yaparken onlar onlardan bağımsız bir dalda durmuş birbirlerine bakıyorlardı. Ne konuşuyorlardı acaba diye hep ge içimden geçirdim. Her gün öğleden sonra aynı yerde buluşur, günbatımında uzaklaşır giderdilerdi. Anlam vermeye çalışırdım hallerine. Buluşmaları artık daha sık olmaya başlamıştı. Bir gün erkek kırlangıç dişi kırlangıçtan önce gelmişti. Bekledi bekledi dişi kırlangıç günbatımına doğru geldi. Erkek kırlangıç adeta heyecan için uçuyor tekrar olduğu yere iniyordu. Onu göremiyor, boynu bükük bekliyordu. Ansızın ağaç yaprakları arasında bir kıpırdama oldu. Dişi kırlangıç gelmişti. Onu gören erkek kırlangıç heyecan içinde çevresinde uçmaya başladı. Karşında dik ve duru bir şekilde durdu. Erkek kırlangıç heyecanlı bir şekilde dişi kırlangıcın gözlerine bakmaya başladı. İkisi de o gün birbirlerine açılma kararı almış gibi söyleyecek bir çift sözü olan bir edayla bakmaya başladılar birbirlerine…
Dişi kırlangıç tam seni seviyorum diyecekken bir rüzgâr esintisi bu sözün duyulmasına engel oldu. Erkek kırlangıç ona birlikte olalım hiçbir zaman ayrılmayalım diyen bir ifadeyle bakıyordu ki ağaçtan düşen bir yaprak bunu dişi kırlangıca göstermedi.
Sonbahar ayrılık vakti demekti kırlangıçlar için…
Dişi kırlangıç diğer kırlangıçların göç ettiğini görünce masum bir ifadeyle erkek kırlangıca bakıp uçup gitti. Ardından erkek kırlangıç da uçup gitti. ‘Bu ifadeyi görseydin Yusuf dünya da böyle ayrılırken masum bir ifadeyle bakan kaç kişi vardır acaba? Bilmeni isterim ki dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir dengedir…’
‘Gecenin gündüzü takip etmesi gibi ayrılık da sevenleri takip ediyor. Ayırıyor onları bizleri. Ağlamamın tek sebebi dişi kırlangıcın erkek kırlangıca masumca bakıp uzaklaşması olmuştu benim için…’
Sonbahar ayrılık vaktini getirmişti onlar için bizler için…
Zaman, Ahmet’in sözlerinde o kadar ilerlemişti ki vaktin ilerlediğini evin içine kısa düşen güneş ışıklarında fark ettim. Gözleri gözlerime bakınca, daha fazla dayanamadım, olduğum yerden fırlayarak bahçeye koştum. Bu sözler içime öyle işlemişti ki bir bıçak yarası gibi kalbim deşmeye başladı.
Cadde kalabalık, insanların yüzü bende…
Yürüyorum, koşuyorum, duraksıyorum. Birden bir şeyler mırıldandığımı fark ediyorum.
‘Bilmeni isterim ki dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir dengedir…’ devamlı bunu sayıklıyor, anlam vermeye çalışıyorum kendimce…
Ahmet’e hak vermeye çalıştım, aşk ve sevgi ne kadar kuvvetli olsa da ayrılık önünde duramıyor…
Ya Göçmen kuşları gibi masumca ayrılıyoruz, ya da masumca terk ediyoruz dünyayı…

/Yusuf er/




yusuf er / 17.12.2012

Bu yazı 516 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©