Akgün Akova
Bengal
gözlerime yükledim seni gözlüğüm tutuştu
omurgası çatladı zamanın gelecekten düşünce
onu götürdüğümüz hastanenin
en acil servisinde
o bal rengi bacaklarına dinamitlendi içim
küçüğüm, küçük kadınım
transistörlü radyomda
geceler boyu aradığım
bir gidip bir gelen
yitik bir uzun dalga istasyonu gibisin
nisan
evet o mirmoruk nisan
şemsiye sürüleri düşler
peynir ekmek sesine uyanırken
pomfuruk mayıs
alev halkalı küpelerini sıyırırsın
gülümseyerek
evden kaçan Bengal kaplanlarının
sıçrayarak içinden geçtiği küpelerin
en son onlar yoldan çıkar
ve kınalı aralığı ağzının
küçüğüm, küçük kadınım
yanında,
teninde ve kahkaha çiçeklerinde
içlerinde sıkışıp kaldığım
saat camlarının
tüy bahçendeki cin saçlarının
ve çeliğin üstündeki diş izlerinin
ve yaklaşan ölümün
kaçınılmazlığında
bir yumuşakça gibi saklarım
altmış dört yaşımı güneşten
küçüğüm, küçük kadınım
sevdamız çıngıraklar
ve alarmlar günlüğü
sürekli deri değiştiren
ve sıyrılan etekler kitabında ben
ilkbahar bankası soygunlarına giderim
küçüğüm, küçük kadınım
dudağını dayadığın o buzlu camlara
hohluyorum
aramızdaki kırk beş yaş farkı
ve ellerimi
yıldızlarının üstüne koyuyorum
( dring...drong...
dring...drong...
sayın ziyaretçiler
huzurevimize
gonca gül sokulmaması
önemle rica olunur
dring...drong...
dring...
yitik...
bir...
uzun dalga...
istasyonu... )
Bu şiir toplam 674 kez okundu.
4.11.2006