SERBEST KÜRSÜ
HAYALİNİ ASTIM İLAN TAHTALARINA Bir rüzgâr sıyırdı gecenin örtüsünü. Bir kelebek sürüsü gibi dağıldı yıldızlar çekip giden düşlerle birlikte ve pembemsi bir şafak çekip giden sevgiliye inat serildi toprağın üstüne. Pencerenin yarı açık perdesinden hüzünler dolmaya başladı. Ayak basılmadık yeri kalmadı hayatımın. Yeni bir yaşamın siparişini verecek vakit yoktu. Yorgundu doğan gün yorgundu dünün yükünden. Bir rüzgâr sıyırdı gönlümün örtüsünü. Dizginsiz atlar gibi bütün gerçekler serildi gözlerimin önüne. Kırık dökük anıların kimisi anında kaçtı, kimisi ardından sıvıştı gecenin. Bir çığ gibi sardı sarmaladı karanlıklar giden sevgilinin yokluğunu. Ne dün ne de bugün kaldı zamanın ölçüsünde. İade edilen buz tutmuş sevgim yıldızların dibinde asılı kaldı. Son bakışları da ekledim vedalara. Yorgundu gönlüm yorgundu gecenin yükünden Bir ömür böyle geçti, geceyle gün arasında. Bir ömür, giden sevgilinin en cömert hasret gülünü kokladı uzun uzun. Acılar derledi karanlığın ucundan. Kahırlar içti vaktin avuçlarından. Vurdu kendini en dik yokuşlara. Yokluğun o acı cazibesine gizledi kendini. Kim daha çok söndürebilirdi ki gözlerin kandilini, kim yitirebilirdi ezberlediklerini. Hayalini astım ilan tahtalarına giden sevgilinin. Yorgundu ömür, yorgundu yılların yükünden. Şimdi her şey sabrın son damlasında. Tebessümler gönderildi fersahlarca uzaklığa, hıçkırıklar asıldı başucuna. Umutlar aldanışta. Hayaller ertelenmiş, duygular hüznün son perdesinde. Sesi çıkmaz olmuş sonsuzluğun. Acizliğin alacası geleceğe tanık. Kurduğum hayaller hep benden uzak. Bana ait ne varsa yokluğa teslim. Hiç bir sözcüğün anlamı kalmadı. Her şey yerini isyana bıraktı. Sığdıramaz oldum bu bedeni yeryüzüne ne de yüreğimi bu bedene. Gönlün haberi yok gözden. Ben mi çözemedim bu ayrılığı, kural mı böyleydi ezelden. Yorgunum artık öyle yorgunum ki, bir hamal gibi taşıdığım bu yokluğun yükünden yurdagül özay Yurdagül Özay / 25.03.2013
Bu yazı 467 kez okundu.
YORUMLAR |