DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

GÜNLÜK



..görebileceği kadar bir mesafeden balıkçı sandalında olanları düşündü çekilen bir balık ağının içindeymiş gibi dört duvar arasında sıkışmış hayatlar için ne söylenebilirdi ki dedi ,sır gibi taşınan yaşanmışlıklar belki bir derviş sabrıyla hapsediliyordu belki de acıların boşuna olmadığına inanılan bir teslimiyetin devamıydı bu bir insan yalnızlığıydı, hafif esen rüzgar boğazın sularını buruşturuyor balıkçı sandalı bir görünüp bir yok oluyordu başlangıçta gün tuğçe için bomboş bir ayna gibi geliyor daha sonra son yağmur bulutlarının geçişine benzer sabah aydınlığını seyre koyuluyordu perdeleri çekip şehrin bu erken temiz kokusunu açık penceresinden içine çekmeyi alışkanlık yapmıştı geceden yağmur yağmış olmalı dedi yağmur damlaları tesbih taneleri gibi birikmiş pervazlara ve kuşlar hayatın varlığını hissettiren yaşama sevinçlerini artıran ötüşleri ile insana unutturuyordu yalnız olmadıklarını bugün hafta sonu dedi giyinip kuşanıp dışarı attı kendini bir yere yetişecek gibi yürüyüşlerindeki acelecilikten bir türlü kendini alamıyordu “..İşte bugün bir caddeden daha geçtim Beşiktaş’da bir ay önce bıraktığım renkteydi Beşiktaş “ diye içinden geçirdi insanların dünyasına merak salmış gibi her sese ve birikmiş kalabalığa kulak kabartıyor daha sonra kenarından geçiyordu aklına gelen her ihtimalle vedalaşıyordu “..canım acımıyordu eninde sonunda şafak söker derler geceden başka nerede bekleyebilir ki insan bu aydınlığı ,kendi gecesinde kayan bir yıldız gibiyim sahte söze takılan var mıydı benden başka acaba ?..” kafasına hafifce vurur gibi yaptı mı yapmadı mı bunu söylenirken ama kendi kendine konuşması güven veriyordu ona ,kaçıncı sokağa giriyordu beşiktaş’da kaç kez belki aynı caddeden yürüyordu Nüzhetiye cad.de dolanıp durduğunu gördü oysa yıldız cd.nin her zaman kendisine seslenir gibi boğazın sularına benzeşen akışı daha heyecan verici geliyordu oraya geldiğinde hiç beklemediği telafuzunda bile içine kapandığı düşünceler kaplıyordu ruhunu yine o düşüncelerin biri işte “..oysa aşkı ararken kendini kaybedenlerdendim ben !.aşk derindir ..aşk serindir ..aşk seninle olmaktır sevgilim…” gülmek geldi içinden hiç hazır olmadığı cümleleri kurarken fakat ne mümkün konuşacaktı kendi içinden yürümeyi anlamlı kılıyordu çünkü gülkurusu rengi parmaklarına baktı oje sürmemişti bugün gözlüğünü düzeltirken fark ettiği parmaklarını seviyordu düzenli kesilmiş tırnakları ,eli ile son derece uyumluydu parmakları bomboştu herhangi bir takı takmayı bugüne kadar istemedi bu biraz hayretle karşılanabilir ama ben farklıyım dedi alışılmış yaygın sık görülür şeyler dışında kalmak kendisine ince bir mutluluk veriyordu,bazı arkadaşları gibi hayata asla küskün ve umutsuz değildi her şeye sahip olmasına rağmen işte hayat böyle bir şey dedi kimi az şeylerle kanaat ederken yol alır kimi de çok şeylere sahip olmasına rağmen bunalım ve buhranlarından kurtulamaz.Bu arada yolu adı kadar güzel ıhlamur kasrı’na düştü bu mekana bayılıyordu muhteşem bir tarih ve medeniyet inşa eden böyle bir kültürün evladı olduğu için gurur duyuyordu Çırağan sarayı önünden geçtiği zaman da benzeri duygularla dolu olsa da böyle mekanları muhteşem görüyor masalımsı buluyor ilgi ve merak içinde ruhunda heyecanlar yaşatıyordu .Şu modern ,kent dayatmacı taş binaları arasına sıkışmış hayatlara nefes aldırıyordu,ah giderek değişen ve yozlaşan değerlerimizle birlikte hayatları mutsuzlaştıran yaşam biçimleri insanı en kimsesiz en hırpalanmış durumlara düşürüyor diye iç geçirdi sesini yardıma çağıran birileri varmış gibi sürekli konuşuyordu tuğçe evet bu gezinti bu kendisiyle iç konuşma iyi geliyordu çerçevesi kırmızı gözlüklerine dokundu ondan güç alır gibi sık sık derin nefesler alıp veriyordu,dolma bahçe sarayının önünden geçiyordu ağaçlara tünemiş kuşları gördü ötüşerek kendi hal lisanları içinde coşkunluklarını insanlara duyurmaya çalışıyorlardı bir kuş ise kaldırımda geziniyor ileri geri tekrar baştan alıyor hareketlerini meğer minicik daha yeni tüylenmiş yavrusu yuvadan düşmüş onun üzüntüsü içinde bir müddet acı ile kaldı durgunlaştı dağılmış ve parçalanmış aile,insan ve toplum görüntülerini aklına getirdi böyle acılar içinde ve altında çoğu kez yorgun ,hem müthiş yorgun olunduğu gerçeğini şehrin her köşesinde görüyordu,Dolmabahçe camisi önündeydi duygularını yokladı ilk kez bakıyor gibi adımlarını yavaşlattı taşın ve mermerin nasıl olur da bu kadar insana huzur verici oluşuna hayret ediyordu hangi mabedin önünden geçse ilginç olduğu kadar gizemli bir etkileşim yaşıyordu bunu sürekli hissetmese bile dikkatli ve isteyerek gözlemlediğinde ruhunun güzellikleri çiçekleniyordu bu çerden çöpten dünyaya rağmen,durduramadığı iç konuşma yine başlıyordu “..seni senli yerleri terkettikten hemen sonra affettim ben ..aynı şehirde hissettiğim nefesini soluyamadığım anda..bazen hasretlik nelerin farkına vardırıyor biz insanlara...düşünüyorum düşünüyorum ne kadar özleyebilirim diye ?sanırım ben kadar ..” bunları düşünür olmasından utandı birden keşke yazabilseydi bir yerlere aklında nasıl tutacaktı şimdi eve döner dönmez hemen kağıda dökmeliydi nereden nasıl geliyordu bunca güzel hisli hoş güzel sözler bilmiyordu eli ile gözlüğünü düzelterek düşünen adam heykeli gibi bir an durdu, başını kaldırdı iki taraflı ağaçlı bir yoldan geçiyordu “..ve her renkte biraz ondan var .. işte , sevince olur böyle ..gün batımının turuncusunda ..gecenin siyahında..sabahın beyazında ..semanın mavisinde ve aşkın kan kırmızısında ayrılığın zehir karalığında hep ondan vardır biraz .. “bu sözleri kesik kesik mırıldanırken bir taraftan düşünüyordu demek insanoğlunun hiç peşini bırakmayacak en etkili duygu sevgi kavramıydı,sahile gelmiş boğazın mavi tuzlu suyunun serinliğine heyecan ve duygularını seriyordu sabahtan beri kendini huzurlu yapan iyi doğru güzel işlerin üzerinde olduğunu hissettiren gerçeğin belki de bu şehrin manevi ve tarihsel dokusuydu Beşiktaş iskelesine gelmişti iskeleye önce eyüp vapuru yaklaştı daha sonra Üsküdar vapuru geldi.Martılar havalanıp konuyorlar balıkları yukardan bu şeffaf suda çok daha iyi gördükleri ortadaydı kendini onların yerine koydu bu karmaşık kaos dünyasında balıklardan biri gibi hissetti kendini şu şehirde bunca iyilerin yanında çokca kötülerin olduğunu her an herhangi bir bilinmez sıkıntının içinde kalabilirdi felaketlerin nerede nasıl beklediğini bilemezdi bir çok değerlerin eskisi gibi günümüzde devam etmediğine üzüldü “..değişen biz değiliz diğer şeyler..anlamını o gittikten sonra yitiren değerler ..onsuz anlam buldurmaya çalıştığımız hayatımızdır değişen .. ancak onun yokluğundaki yaşadığım değişime göz yumdum ben ..kayıplarım çok elbette şimdi bakıyorum da .. işte zamanın getirileri ..pardon götürüleri demek daha doğru ..ah nerede şimdi o güzellikler ..“diye düşündü jetonu atıp vapura binmek için hızlandığında aklında tek duygu düşünce vardı okumak ve yazmak düşünmek ve başarmaktı .Martılar bu şehirde insana ne kadar cana yakınlar güvercinler kadar insana yakınlar vapur hareket ettiğinde gözlerini kapadı istanbul’u dinlemeye koyuldu doğanın yakından ve uzaktan gelen sesleri en güzel melodiler gibiydi kah açıyordu gözlerini kah kapatıyordu ve İstanbul her hali ile ruhunu kuşatıyordu aklına müzik dinlemek geldi kulaklarına gelen ilk şarkı göksel söylüyor “.. sevmesini bilmiyorsan bakma sakın gözlerime/ mutlu olmak istiyorsan inan inan sözlerime /yok yok yalan deme sevgi denen o gerçeğe/ sevmek acı gerçek acı benzer birbirineee…/ ah tekrar dinledi aynı şarkıyı daha önce hiç bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti güneş bütün parlaklığı ile boğazın mavisi üzerinde dansını yapıyordu..

03.12.2012/Beylerbeyi


Mustafa KAYA / 23.05.2013

Bu yazı 319 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©