SERBEST KÜRSÜ
Yolcu ve yalnızlık - 1 ..gök gürlemeleri yağan yağmur elindeki işi de bıraktırdı.İşten vazgeçip pencerenin önüne çektiği sandalyeye çöktü.Dışarıyı seyre koyuldu,sicim gibi yağıyordu yağmur,yağmakla kalmayıp havanın iyice kapanması ve bulutların hiç alışık olmadığı siyahlığı ve yere yakınlığı ürkütüyordu.İzlemeye koyuldu bir yandan derin düşünceleri,bir yandan sokağın sağa sola uçuşan görüntüleri.Neye karar vereceğini şaşırdı,yağmurun getireceği bereketli günleri mi düşünmeliydi,yoksa bu yağmurun bazı bölgelerde bazı insanların canına malına aç,açıklara nasıl bir zarar vereceğini mi?.Birden her şey sessizliğe büründü,gerçekten ürküten bir sessizlik oluştu.Sadece yağmurun sesi ve cama vuran damlaların mahcup fısıltıları vardı.Gök kararmış bir felaket öncesi gibi insanı tedirgin eden bir renge bürünmüştü.Dalgınlaştı hüzünlü bir yüz hali ile,farkında olmadığı ses ve sözler dökülüyordu dudaklarından : “..Boğuluyorum yalnızlığımdan. Karanlık her yer. Hiç bir ses yok etrafta. Kim kapattı ışıkları böyle ansızın? Adım atacak cesareti kendimde bulamıyorum. Bir el olsa beni kurtaracak, bir ses bölse suskunluğumu kulağıma haykırarak Yaşadığımı hatırlatsa, havanın kokusunu çeksem içime, birlikte gökyüzünü seyretsek. Bulutların arasından güneş ‘merhaba’ dese ikimize. Tek ihtiyacım olan sadece huzur. Tek başına olacak gibi değil biliyorum. Gittikçe büyüyor yığınla yorgunluğum. Ah bu korkularım yok mu, beni mahvedecek bu genç yaşımda. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir boşuna dememişler galiba. Etrafımda normal bir kişi görsem o da yok. Herkes anlık yaşıyor şimdilerde. Günler geçiyor, zaman hızla akıp gidiyor. Ama o hep tanıdık yalnızlığımız olduğu yerde duruyor. Bir şeyleri değiştirmek için çabalamaya çalışıyorum. Her başarısızlığa uğradığımda yaşadığım hayal kırıklıkları sığmıyor ruhuma. Yazarken rahatlıyorum bir nevi. Ama hevesimi kıranlar da oldu son zamanlarda…”,gözleri nemlenmiş neden ve niçini sormaya cesaret edemediği bir duyguya kaplamıştı.Bilemediği şekilde canı yanıyordu, gerçekten ağlamak istiyordu.Yerinden kalkmak istiyor kalkamıyordu,seslenmek istiyor seslenemiyordu,pencereyi açmak ıslanmak istiyordu fakat buna takat bulamıyordu.Öylece yığılıp kalmıştı sandalyeye :..” Bu kadar sorgulayarak yaşarken, hayatı sorgulamadan yaşamak nasıl bir histir acaba?..” diye mırıldandı.Karşı duvarda vitrin vardı onun aynasına gözü takıldı,kendini görüyordu , kendisiyle konuşur gibi ”..bende sadece ,özledim seni,sığınmadan hiçbir bahaneye...her şeyi bırakıp sana gelmek istiyorum olmuyor..” ,ah bunları duymak nasıl bir his nasıl bir merak ,eli ayağı karışmak denir ya öyle oldu birden,içinden geçirmeye korktuğu şeyleri düşünmek istemeyeli ne çok olmuştu ama bugün bir başkaydı iç dünyası,ne olmuştu bilemiyordu,ara sıra hücum eden duygularına hakim olamıyordu,yine durduramadığı bir cümleyi de kurmuştu : “.. Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi ?..”.Ne yapacağını şaşırdı,bütün bedeni sarsılıyordu,bundan kurtulmalıydı ,bu duygu his fırtınasını atlatmalıydı, gözü bir mutfağa gitti,bir p.c.ye,hayır kitaplığa dizili kitapların kimi sıralı,kimi dağınık dizilişlerine takıldı.Farklı şeyler düşünmeye gayret etti,canı sert bir kahve çekti,son bir gayretle ayağa kalkmayı başardı,bir yandan da söylendi ,“..dünyayı değiştiremedik ama dünya da bizi değiştiremedi..”.Adı türk kahvesi olan kahveyi nasıl yapacaktı, küçük cezvesine su aldı,bir buçuk çay kaşığı kahve iyice karıştırdı,sonra ağır ateş üzerine koydu hiç dokunmadı ve kaynamaya başlamasını bekledi,önce ilk kaynama ile fincanın yarısını,sonra tekrar ateş üzeri tamamını doldurdu, kahveyi sade severdi ,kahvesinden ilk yudumu çekerken neden niçin hangi niyetle söylediğini anlayamadığını bir cümle daha dökülüyordu :” ..Yeter ki terk edilmiş olsun...”,dışarıda yağmur durmuyordu sıkışıp kaldığı bu şehir artık sıkıyordu… 28.05.2013/beylerbeyi Mustafa KAYA / 28.05.2013
Bu yazı 381 kez okundu.
YORUMLAR |