SERBEST KÜRSÜ
Hazan mevsimi Yıl bin dukuz yüz seksen ,günlerden Pazartesi ve ayın on ikisi. Sanki güneş başkaa türlü doğmuştu. Yeni ve eşi benzeri olmayan bir sabahla karşılaşıyor.Öyle bir süprizle karşılaşıyor’ki aklının ucundan bile geçmez ... .O yılların daha genci bile değil, küçük bir çocuğu, yeni gençliğe adım atmakta olan Mehmet Ali’si var o günün bin dokuzyüz sekseninde daha yaşı ondört .Yarın okullar açılacak okula gitsem diyecek olan bir öğrencisi var. on iki eylülül ilk sabahında. Önceki gün Mehmet Ali yaz tatillerinde okul harçlığını çıkarmak için İlçesindeki çeşitli restoranlarda çalışır anne ve babasına yük olmamak için ekonomik açıdan ailesine katkıda bulunurdu. .işte son iş gününü on sekiz saat çalışarak geçirmiş..ve gece geç saatlerde evine saaat üç sularında çalıştığı restoranın otobüsü ile gelmişti.O kadar uzun çalışma maratonundan sonra Mehmet Ali yorgun düşmüş ve gelir gelmez uyumuştu. .Uykusu çok çabuk bülünmüştü,annesi onu çağırdı. Mehmet Ali biraz daha yatıp uyumak ve uykusuna kanmak istiyordu..Ama sevgili annesi dururmu hiç.Kesin bir iş çıkarırdı .okul saati çoktan geçmiş saat sekiz buçuk veya dokuz gibi bir vakit olmuştu …Mehmet alinin ninesinin evinde bir gariban tek başına yaşayan Yusuf usta vardı o yılllardır ilçelerinde kalıyordu..ve ilçe sakinlerinden farkı yoktu.çok sevilen birirdi ,Doğu Anadolu veya güneydoğu anadolu bölgesinden gelmişti. .işte anneside bu yusuf ustaya yardım için Mehmet Al’iyi tatlı uykusundan uyandırıp, Mehmet Ali zorda olsa kalkmıştı tatlı güzel uykusundan sevgili Yusuf ustanın günlük yiyeceği ekmeği alması için mahalledeki fırına göndermek istemişti. Ve daha sonra küçük çocuk kalktı ve annesinin dediğini yaptı,kapıyı kapattı ,Yusuf ustasının evinin yolunu tuttu…Etrafta kimsecikler yoktu…yada ona öyle geliyordu.içinden bu gün ilçemiz çok sakin hayret doğrusu diyordu. -Nasıl olurda sokaklarda kimsecikler olmazdı.. Nedenini biraz sonra öğreneccekti. .Yusuf ustasından beş lira aldı ,yeterli ekmek almak için fırının yolunu tuttu.bakındı sağa sola yine kimsecikler yoktu…sanki koskoca ilçede sadece Mehmet Ali’ydi fırına giden…nasıl olurdu….buna bir anlam verememişti..fırına varmak üzere idi çok uzaktan dört asker iki kişiyi aralarına almışlar fırının yolu güzergahından gidiyorlardı... …Mehmet Ali fırına yaklaştı, askerlerde fırına aynı anda yaklaşmışlardı ,Mehmet Ali hiçbir şeyden şüphelenmemişti,gayet sakindi..ve daha sonra askerler ve mehmet Ali tam fırının önünde karşılaştılar askerler -genç gel buraya gel bakalım dediler:-yürü önümüzden sakın ayrılayım deme kaçmayı düşünme ,bizimle doğru karakola gidiyorsun anladınmı? .M.Ali :-Anladım komutanım dedi… İlk defa böyle bir sürpriz olayla karşılaşıyordu.Askerlerin dediğini ister istemez yapmak zorunda kaldı…Çok büyük silahları vardı ..birde arkasında çanta büyüklüğünde büyük bir antenli radyoya benzer bir alet vardı… sonradan öğrendi’ki o alet telsizmiş…her haberi onunla alır ve ulaştırırmış askerler..Artık M.Ali asker ağbeylerinin önünde yürüyordu…Askerler arasıra büyük amcalarına ellerindeki jopla vuruyor ve daha hızlı yürümelerini sağlıyorlardı. Ama Mehmet Ali’ye bir şey yapmıyorlardı .sanırım çocuk olduğu için belkide acıyorlardı…daha doğrusu M.Ali karakolda ne olacağını bile bilmiyordu…ve Mehmet Ali tam evlerinin karşısındaki yolun yanına yelmişlerdi.Annesi:-Mehmet Alim gel buraya.. diye bağırıyordu evlerinin avlusundan. Ama kim duyar kim takar kim izin verird’iki Mehmet Ali annesine ve ailesine uzaktan bakmaktan başka bir şey yapamamıştı.Elinden bir şey gelmiyordu ne yapabilirdi’ki zaten küçük bir çocuktu..Ve daha sonra evlerinin hizasını geçtiler… Çarşı yoluna vardılar…çarşı çabuk bitmişt.Karakolun kapısından içeri girdiler askerler ve o iki amcalarla..sonra bodrum kat diye bir yer varmış.onları oradaki nezaret denilen bir yere götürdüler..üzerlerini kapadılar.çıkmasın diye birde asma kilitle kilitlediler..orada ne bir ışık vardı nede tek bir canlı nefesi. .ilk girenler sanırım Mehmet Ali ve o amcalar olmuştu.Mekmet Ali sağa sola bakındı iki tane kananepe diğer adı ile kirevit vardı..üç arkadaş karanlık yerde kalakaldılar..Hiç kimse onları arayıp sormuyorlardı…nasıl sorabilirlerdi yoksa onlarda nezarete düşerlerdi..onlarda haklıydılar… Zaten küçük çocuk bu yaşında dün gündüz ve akşam çok çalışmıştı ,aslında uyumak istiyordu ,ne yatak var ne yorgan..hiç bir şey yoktu…su bile olmayan yerde hayat nasıl geçecekti ona bir anlam veremiyordu... …Küçük çocuk bir gün olmuştu yemek bile yememişti…Sağa sola dolaşırken bir köşede bir kuru bir dilim ekmek buldu ..onu aldı yemeye çalıştı…kimler getiirmişti kimlerden kalmıştı belli değildi…belkide fareler onu ne hale getirmişti onuda bilemiyordu.Bildiği tek şey vardı’ki yalnızca karanlıktı sadece bir dilim ekmek olduğunu bilebiliyordu. çünkü …ne pahasına olsun açlığını bu kuru ekmekle yatıştırmak istiyordu…ve dişlerinin arasına aldı onu bir kemirgen gibi ,yada bir sincap nasıl bir fındığı cevizi kırmak için çalışır ya işte öyle bir dilim ekmek i,çin uğraşmıştı..ve dediğini yaptı yedi ekmeği zorda olsa boğazından geçirebilmişti. .Annesinin o güzel yufkaları sıcacık bir şekilde gözünde tütüyordu…artık öğle vakti yaklaşmıştı…vakit epey ilerlemişti..yukarıdan tatlı bir melodi sesi geliyordu…merdivenlerden aşağıya nede hoş yansımalı bir sesle nezarete kadar ulaşıyordu…iyi hatırlıyordu..Kara kolda ayna var kız kolunda damga var diye sözler birbirini kovalayıp gidiyordu …ve daha sonra Bediha AkarTürkten gayrı dayanamam ben bu hasrete uzun havası çalıyordu..Tam Mehmet Alinin Annesine özlemini çağrıştırıyordu…Birden nezarete doğru birkaç asker inmeye başladılar..odalarının kapısını açtılar onları serbest bıraktılar. .Mehmet Ali ve arkadaşları şaşkına dönmüşlerdi. ..kimler onları saldı …hayret doğrusu kendilerine sormadan alamadılar ..işte böyle tanışmıştı ihtilâlin ilk günü ihtilâl’le ile…karakolun kapısından sevinçle çıktı. .Evinin yolunu tuttu..Ailesiyle dertleşti ve sabah kahvaltını ailesiyle beraber yaptı…onların boğazından M.Ali’siz bir lokma geçmemişti..Küçük kardeşi ardıdan ağlamıştı…Anladıki onu çok seviyorlardı…Bir insanın değeri sanırım kısada olsa kaybetmeden anlaşılamıyordu.. Sadece ona kalan Sevgili Yusuf ustanın ona vermiş olduğu o kağıt beş lira idi…Yusuf usta beş lirayı M.Ali’den istemedi M.Ali’de ona parayı vermedi nedense…Çocukluk aklı olsa gerek, anne ve babası’da o günün ruh halinden olsa gerek ver veya verme demediler…Beş lir’aya sabahtan öğlene kadar nezarette yatmış oldu …Mehmet Ali bilmiyordu ’ki Güzel Türkiyesinin bir Hazan mevsimi yaşamaya başlangıcının ta başında olduğunu….. Mehmet Ali Ünsal.. 24.04.2011 Mehmet Ali Ünsal / 8.07.2011
Bu yazı 824 kez okundu.
YORUMLAR |