mehmet ertuğrul (belki)
ZİNCİRLİKUYU
Eritirdim ufak bir kar tanesi gibi
Tutsaydım avuçlarımda
Mavilikte sallanan güneşi
Bir yaranın silinmesi gibi bedenimden
Silerdim gecenin karanlığını
Alsaydım o an tutsak bedenime
Bir çengelli iğne olmalıydı
Güneş erirken avuçlarımda
Silinirken gece bedenimde
Bir çengelli iğne
İliştirmek için bu halimi
Beynimin etten perdesine
Bulamadım…
Bulduğum kocaman bir laftı
Sessizlikte buldum o lafı
Kocaman bir sessizlik…
Güneş ve gece
Tam tamına o an anladım
Bu anlamlı anlamsızlıkları
Aynaya düşen ilk akla
Habil’in toprağa düşen ilk kanı gibi
Yıllar Kabil’di…
Yol alırken saçlarımda tarak
O gün beyazla tanıştı
Saçlarım ormana
Kuşa benzedi tarak
Ormanda kurumuş bir ağacı gören kuşa
Saçımın ilk akı
Kurumuş bir ağaç gibi ormanda
Dayanamadım başladım kaçmaya
Oyun başladı ömrümün ormanında
Kovalamaç…
Kaçan da benim kovalayan da
Ardımda dünkü önümde bugünkü ben
Dönüp durduk dolap atları gibi
Ruhumun kuytu
Ruhumun uğuldayan ormanlarında
Duyuyorum bana uğultunun anlattıklarını
Ağaç kuru kuru yaprak sarı sarı
Tam tutuyordu ki dünkü ben bugünkü beni
Bozuldu o an oyun
O an tüm oyunları bozan bir oyun başladı
Halka oyunu…
Arkadaşım halka kuyuya düşse dedi bir aksi seda
Zincirli kuyunun bir halkası daha koptu
Ve ben kendimi yüzerken buldum Zincirlikuyu’da
Bu şiir toplam 765 kez okundu.
24.06.2008 13:01:28