Yaşamı çeşitli söylentilere bağlı kalmış, bugüne dek kesin bir açıklığa kavuşmamış Karacaoğlan''ın. Ama büyük bir halk ozanı olduğunda birleşilmiş.
Yaşamının ayrıntılarını bir yana bırakalım, yaşadığı yüzyıl bile tartışmalı. Kimilerine göre Karacaoğlan 16. yüzyılda yaşamıştır. Araştırmacıların çoğunluğu Karacaoğlan''ın 17. yüzyılda yaşadığında birleşiyorlar. Doğum yılı da ölüm yılı da, asıl adı da, öldüğü yer de kesinlikle belli değil.
Karacaoğlan ile Yunus Emre arasında bir benzerlik bulunabilir: Karacaoğlan''ı da Türk halkı Yunus Emre gibi öylesine benimsemiş ki, çeşitli yöreler Karacaoğlan''ın mezarının kendi oturdukları yerlerde olduklarını söylemektedirler. Bütün bunlar, Karacaoğlan''ın yaşam öyküsünü tümüyle açıklığa kavuşturmaya yetmiyor ama halkla bütünleşmiş, halkın özümlediği bir halk ozanı olduğu gerçeğini de bütün açıklığıyla vurguluyor. Önemli olan da, bu gerçektir. Karacaoğlan, kimilerine göre Bahçe ilçesinin Farsak köyündendir; kimilerine göre Kozan''a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir; Kilis''in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenlerinin içinde yetiştiğini, Zobu''lar köyünden olduğunu ileri sürenlerde var. Barak Türkmenleri de Karacaoğlan''ı kendilerinden sayıyorlar. İçel''in Silifke, Mut, Gülnar yöresinde yaşayanlar Karacaoğlan''ı kimselere bırakmaz, kendilerinin öz hemşehrileri sayarlar. Batı Anadolu''da yaşayan arakeçili aşireti de Karacaoğlan''a sahip çıkanlar arasında. Bütün bu savlara tümüyle karşıt bir görüş de ünlü bilim adamı Radlof''tan geliyor.
Bu bilim adamına göre Karacaoğlan, ne oralı, ne buralıdır; Belgrad''lıdır. Asıl adı da Smayil-İsmaildir. Oysa, Karacaoğlan''ın asıl adının Hasan ya da Veli olduğu yolunda söylentiler, savlar da vardır.
Böylesine bir karmaşıklık içinde Karacaoğlan''ın yaşamının açıklığa kavuşması oldukça güç görünüyor. Ne var ki, şiirlerinden çıkarılan sonuçlara göre Karacaoğlan''ın, Anadolu''nun güneyinde, güney ilierinde doğup büyüdüğü, oralarda öldüğü uzunca bir yaşamı olduğu da anlaşılıyor.
Karacaoğlan da, bütün öteki halk ozanları gibi bir yerde durup oturan kişilerden değil. Bütün yaşamı boyunca değişik yerleri dolaşmış.
Saptanabildiğine göre, gezip dolaştığı yerler şöyle sıralanabilir: Konya, Karaman, İçel, Hama, Halep, Mısır, Tokat, Bor, Ankara, Aydın, Adana, Diyarbakır, Kayseri, Mardin, Bursa. Daha sonra Rumeli''ye geçmiş.
Bütün bu gezip dolaştığı yerler bir yana Karacaoğlan Çukurova''da yaşamış, yaşamının büyük çoğunluğunu güney illerinde geçirmiştir.
Karacaoğlan bir inanç adamı değil. Savaştı, barıştı, toplumsal düzendi, tarikattı, dindi...bunlarla hemen hemen tümüyle ilgisi yok. Karacaoğlan önce bir doğa, bir sevi adamı. Sevi, dediğimiz de öyle düşsel seviler, Tanrısal seviler değil. Düpedüz somut seviler. Doğa sevgisi ile diyelim kadın sevgisi Karacaoğlan''da atbaşı birlikte yürüyor. Dağlar, ovalar, ağaçlar, kuşlar, yeller, yaşam sevinci, mutluluklar, seviler, seviler, seviler... Kimi zaman bu sevilerini alaycı bir biçimde de dile getiriyor. Halkın belleğine, yüreğine bir güzellikler, iyilikler, sevecenlikler, uyumlar adamı olarak giriyor, böylece seviliyor, özümleniyor.
Karacaoğlan''ın kendine çizdiği bu dünya, O''nun toplumsal oluşumların, gelişimlerin etkisinden de kurtulmasını sağlıyor bir bakıma. Diline baktığınızda, çağdaşları ozanlar gibi Osmanlıcanın etkileri yok. Hiç aruz ölçüsünü kullanmamış. Yöresinin, halkın konuştuğu, açık seçik, yalın, duru bir dili, şiirsel ustalıkla kullanmış. Yalnız hece ölçüsüyle şiirlerini söylemiş. Dilindeki bu yalınlık, şiirsel güç, O''nun halk katında sayılmasını, sevilmesini, benimsenmesini de sağlamış.
Karacaoğlan''ın, bugün de yepyeni, yalın, arı bir dili, etkinliğini yitirmemiş bir şiiri var. Halk şiirimizin, tartışmasız en önemli, büyük ustalarından biri